BEN Mİ ???

Fotoğrafım
22 YAŞINDA HENÜZ HAYATININ BAŞINDA HEMŞİRELİK GİBİ KUTSAL SAYILABİLECEK BİR MESLEĞE SAHİP OLUP ,ÖMRÜNÜ HASTANE KÖŞELERİNDE TÜKETEN AMA AYNI ZAMANDA BUNDAN BÜYÜK BİR ZEVK ALAN TİPİK BİR KEDİ ÖZELLİKLERİNE SAHİP KENDİNİ KEDİ SANAN BİRİYİM.

5 Aralık 2012 Çarşamba

DARÜLACEZEDEN PORTRELER - 2

Yine bir yayın dizisiyle karşınızdayım sayn izleyici.Trafik yoğunluğuna bakacak olursak bu dizi daha uzaarrr... gider.Lafı çok uzatmayayım.Bugünkü portremiz Murtaza Amca.

 

Yatağa Bağımlılar Pavyonu




Adres, 'Yatağa Bağımlılar Pavyonu',
İsmi kulağa ilginç gelebilir ama Darülaceze'de yatağa mahkum hastalann kaldığı binaya verilen isim bu. Kimi sonradan yatalak olmuş kimi doğuştan. İlginç hayat öykülerine sahip her biri. Eski milli sporcu
Murtaza Cömert, Yatağa Bağımlılar Pavyonu'nun ev sahiplerinden. Onunla söyleşeceğiz. Burada başlayıp Almanya'lara varan hayatını, sonrasında ülkesine nasıl geri dönmek zorunda kaldığını anlatıyor. Hayat işte, öyle belirli bir durağı yok ki. Bazen memleket havasını soluyorsunuz, bazen de bir başka diyarın havasını. Murtaza Cömert'in şimdiki durağı ise Darülaceze...



Murtaza Cömert arkadaşlarının deyimiyle 'Dobracı Murtaza' bizi Yatağa Bağımlılar Pavyonu'nda karşılıyor. Nerede konuşalım diye düşünürken havanın pek de soğuk olmadığını söylüyorum. "Hadi, arkadaşlar bahçeye çıkalım o zaman!" diyor ve kadim Darülaceze'nin bahçesinde bir banka oturuyoruz. Öyle bir enerjisi var ki kendisine acınmasını istemiyor besbelli. Tekerlekli sandalyeye mahkum olmak onu yaşamdan koparamamış. Darülaceze, ölümü beklediği son durak değil, ona biçilmiş hayattaki duraklardan biri gibi.
Artık onu dinliyoruz, anlatmaya başlıyor:
"Yozgat'ta doğdum, kökenlerim Erzincan'a dayanıyor. Kürt­Türkmen kanşımıyım, melezim yani. İlkokulu memleketimde okuduktan sonra Almanya yollarına düştük. Uluslararası Hukuk Fakültesi terkim. Tam o sıralarda Hıristiyan Sosyal Birliği başkanına tepki gösterdim. 2. Dünya Savaşı sırasında Yahudilere karşı düşüncelerini Türkler'e karşı da taşıyorlardı. "
O zamanlar sporla uğraşıyormuş, eski Avrupa Gençler Şampiyonu bir güreşçiymiş. Bu olay büyük tepki toplamış ve Türkiye'ye kaçmak zorunda kalmış. Devam ediyor: "Geldiğim gibi askere gittim. Askerlik bitti, tekrar okumak için Hacettepe Üniversitesi'ne başvurdum ama olmadı. Sonra çevremdekiler dedi ki; 'Almanca biliyor musun, peki İngilizce?' İkisini de iyi biliyordum. "Neden rehber olmuyorsun?" dediler. Rehberlik serüvenim böylelikle başlamış oldu."

 Yatağa Bağımlılar Pavyonu
 Erzincan depreminde gönüllü tercümanlık
Darülaceze'de herkesin bir roman kıvamında öyküsü vardır. Soracak oluyoruz. Rehberlik yaparken bir kazanın onu sakat bıraktığını öğreniyoruz.
"1983 yılında korsan rehberliğe başladım. Bütün Ege bilhassa Kuşadası ve çevresinde yaptım. Derken bir gün kaleden düşerek bir kaza geçirdim. Ayağımın altındaki taş kaydı, yere yuvarlandım. Belim ve kaburgalarımın bir kısmı kırılmıştı. 20 gün komada kaldım. 3 ayın sonunda da bilincim yerine geldi."
Sanki tipik bir Yeşilçam filmi senaryosu dinler gibiyiz. "Vahim bir kazadan sonra bir dizi ameliyat geçirdim, derken 1991 yılında büyük bir Erzincan depremi yaşandı. 6 ay orada gönüllü tercümanlık yaptım bu sakat halimle. Yabancılar gelmişler, o dönem uygun tercüman bulamamışlar. Bana tekerlekli bir sandalye almaları karşılığında bu görevi seve seve yaptım. Düştük yollara üç köy yeniden inşa edildi, ben bunların yapılmasına katkıda bulunduğum için gurur duyuyorum."
Böyle bir maceradan sonra, Darülaceze.
 Peki hep yalnız mıydı hayatında, birini sevmiş miydi? Elbet birilerini sevmiştir diye düşünüyordum. Usulca sordum evlenip evlenmediğini.
"28 yaşında evlenmiştim. Aslında evlilik yaşamadım gibi bir şey. Kaza engeloldu. Kazadan sonra eşimden ayrıldım. Onu da kendim gibi engelli bir yaşama mahkum edemezdim. Buraya nasıl geldiğime gelince, Bahçelievler'de tedavi görürken o zamanın Başbakanı Tansu Çiller ziyaretimize geldi. Ben Başbakanımızı yakaladım, dedim ki, 'Sayın Başbakanım 1,5 yılı aşkın süredir tedavi görüyorum, tedavilerim bitti. Benim memleketim Yozgat Akdağ'da yüksek bir yayla köyü, ormanlık. Ben şimdi buradan taburcu olunca köyüme döneceğim ama ben köye gittikten sonra yaza çıkar mıyım veya daha ne kadar yaşarım bilemiyorum. En yakın Sağlık Ocağı 30 km. doktor yok, köy sadece beş hane. Annemi, babamı mı taciz edeyim bana baksınlar diye zaten iyice yaşlandılar. Bana bakamazlar, kendi hayvanlarıyla zor uğraşıyorlar. İşte o gün bugündür burada yaşıyorum."
Anne baba katlanamaz buna
 Murtaza Cömert, Darülaceze günlerini anlatmaya başlıyor. Öyle kısa bir zamana sığacak gibi değil, dile kolay ömrünün 13 yılı.
" 13 yıldır buradayım. Burada en ağır hastalar bizleriz. Yatalak olduğumuz için hastalar psikolojik sorunlar yaşıyor. İnsanların sinirleri hırpalanıyor, buradan çıkıp gitmek isteyenler de oluyor. Ama sonra pişman oluyor, geri dönmek istiyorlar. Bizim yükümüz ağır, kimse çekmek istemez. Anne, baba bile buna katlanamaz. Ancak maddi durumu iyi olacak ki bunu yapabilsin!"
 Bahçedeyiz. Düzenli, göze hoş görünen bir bahçe burası. Her tarafa banklar yerleştirilmiş. Güvercinlerin kanat sesleri insana huzur veriyor. Sakinler ekmekle besliyorlar onları. Murtaza Cömert tekerlekli iskemlesini bir oraya bir buraya çekiyor, sonra soluklanıyor:
"Anlatabiliyor muyum, yoksa kolay mı? Ama bu kurum bizim her şeyimize katlanıyor. Bir zamanlar ben buranın en asabi hastasıydım, zamanla alıştım bu halime, şimdi arkadaşlarıma yardımcı oluyorum, yeni gelenleri buradaki yaşama adapte etmeye uğraşıyorum. Burayı doğru algılamak çok önemli. Burası akıl almaz derecede müşkül durumda olan insanları barındırıyor. Hastaların yaşamı için her tür gereksinimi sağlamışlar, daha ne yapsınlar. İçişleri Bakanlığı tarafından yürütülüyor, şimdilerde başbakanlığa devredildi. Daha önceleri belediye dönemiydi."
Güvercinler kanatlarını bahçenin bir yanından öte yanına ulaşmak için kanat çırpıyorlar. Kanat sesleri sessiz bahçede kulağa hoş geliyor. Güvercinler burayı mesken edinmişler. Murtaza Cömert, yine iskemlesini bir oraya bir buraya döndürüyor; bir şeyler söyleyecek ama söyleyemiyor.
 "Bir şey mi söyleyecektiniz?"
 "Evet, nasıl söyleyeyim. Yatalak hastalara bakmak dünyanın en zor işlerinden biridir. Hastanın üç kez altının değiştirilmesi gerekiyor. Eğer hastanın altı kirlenmişse yıkanması gerekiyor. Titizlikle yıkanması gerekiyor. Bu bakımı yapanlar ise düşük ücretle çalışıyorlar. Yatalak birimlerde çalışan personelin ücretleri daha fazla olabilir. Bu da motivasyonu yükseltecektir. Onun dışında hemşirelerimiz, doktorlanmız mükemmel, onlar kesinlikle cennetlik insanlar."
Dobracı Murtaza sohbetimizi sonlandırırken çok doğru bir laf ediyor. Hiç kimse ölümü bekleyerek yaşayamaz. Darülaceze burada kalan sakinlerine huzurlu yaşam alanı sağlıyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder